Açıklama
Barış Yıldırım müziğin içinden gelen bir yazar olarak müziğin farklı boyutlarına ilişkin yazılarını Geniş Merdiven adı altında bir araya getirdi. Theodorakis’in bir şarkısında geçen “geniş merdiven” yazarın birlikte müzik yaptığı ve epik oratoryolar sahnelediği orkestranın da adı.
Zülfü Livaneli’nin Önsözünden:
Mayıs 1979’da Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde bir konferansa davet edildim. Konu “Türkiye’de Müziğin Yerel ve Evrensel Boyutları” idi. Böyle ayrıntılı ve özel ilgi gerektiren konferansın ancak birkaç yüz dinleyici bulacağını sanırken, inanılmaz bir kalabalıkla
karşılaştım. Akşam sekizde yapılan konferansa dört bin dinleyici gelmişti. Bu, yalnız Türkiye’de değil, sanat olaylarına ilginin çok büyük olduğu bazı Batı kentlerinde bile rastlanamayacak bir dinleyici sayısıydı. Daha sonra, yalnız nicelik olarak değil, nitelik olarak da ender rastlanacak bir dinleyici kalitesi ortaya çıktı. Söyleşinin sonunda iki yüz elliye yakın yazılı soru geldi. Bu sorular, kesinlikle inanıyorum ki bugün en yetkili müzik kurullarımızda tartışılamayan bir açıklık ve yetkinlikle sorulmuştu.
Bir hafta sonra aynı konferansı İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde tekrarladım. Oradaki sorularda da aynı ince ve irdeleyen bilinç seziliyordu.
Bu iki konferans bana çok şey öğretti. Demek ki üniversitelerimizin müzik konusuna böyle bir ilgisi ve azımsanmayacak bir kültür birikimi vardı. Müzik sorunları, “Şu parçayı severim! Bunun sesi güzel!”den daha derin, daha köklü bir boyutla ele alınıyor, üzerinde düşünülüyor, tartışılıyordu.
Bu konferanslar ve tepkileri, müzik sorunlarını bürokratik mekanizmalarla çözmek yerine, yurt çapında daha büyük ve boyutlu tartışmalara girmek gerektiğini kanıtladı. Müziğimize bir teorik temel hazırlamak zorundaydık. Seslerin yüreğimizde uyandırdığı kıpırtılarla yürüyemezdik artık.
Yazık ki aradan geçen bunca yıl, bu konuda bir ilerleme değil gerilemeye neden oldu. Adorno gibi müzik üstüne düşünen ve onu kültürün değişimi içinde gerçek yerine oturtan yazılar, kitaplar okuyamadık.
Şehre göçün yarattığı, adına önce dolmuş, sonra minibüs müziği denen tür ezici bir biçimde toplumu ve aydınları etkisi altına aldı. Sonra buna pop eklendi. Şu anda Türkiye, popüler kültüre gömülmüş durumda. Başka alanlarda gelişmiş ve bir noktaya kadar yetkinleşmiş olan entelektüellerin müzik konusundaki yüzeysellikleri can acıtıcı boyutta.
Hep böyle gidecek değildi tabi. Bu dinamik, kendi içinden müzik üstüne düşünen ve yazan kafalar da çıkaracaktı. Birkaç yıl önce, başlarda sosyal medyadaki nitelikli görüşleri ve daha sonra yazılarıyla dikkatimi çeken Barış Yıldırım adlı genç bir arkadaş, bu boşluğu dolduracak gibi görünüyordu. Çünkü hem geniş bir literatür ve yabancı dil hakimiyetiyle konuyu derinlemesine ele alıyor, hem de sağlam nota ve enstrüman bilgisiyle müziğin “içinden” olduğunu belli ediyordu.
Müziğin tüzükle idare edilmeye çalışıldığı bir baskı döneminde Barış Yıldırım’ın bu nitelikli kitabını sunmaktan onur duyuyorum.